Prizren-Karadağ

Prizren eski zamanlarda eminim ki daha şirin bir kasabaydı. Şuan ki hali ise binalar ve otellerin yükselmesiyle tehlike altında. Kasabanın kuzey yakasında geniş ve uzun bir kanyon mevcut. İş bulma sıkıntısı her balkan ülkesi ve kasabasında mevcut. Dükkanı olan ayakta durabiliyor. Onlarda yazlık sezonlarda. Özellikle Türkler çok ziyaret ediyormuş. Almanlarında ilgilisi büyük bu kasabaya. 42 adet camisi ve hemen her yerde bulabileceğiniz çeşmeleri ilk anda göze çarpıyor. Tarihi taş köprü ise restarasyon çalışmasından geçmiş ancak nüfusun artmasıyla beraber 5-6 adet köprü mevcut ancak tarihi köprünün estetiğine hiç biri yaklaşamıyor. Yemek tarafında ise meşhur köftelerini yemenizi tavsiye ederim. 2 elim büyüklüğündeki köftesi yenilmek üzere sizleri bekliyor olacak. Balkanların coğrafyası tamamen yeşillik diyebilirim. Buralarda çiftçilik bizim oralar gibi aceleye getirilmediği için hayvanlar her daim doğal besleniyor ve bu yüzden eti çok kaliteli.

20150821_150501

Prizren’den uzaklaşırken bir camiye dinlenmek için yanaştım, caminin içindeki bahçe olduğu gibi mezarlık. Biraz garipsedikten sonra birkaç şey atıştırdım ve elimi yüzümü yıkadım.

Tam camiden çıkardan karşıdan bir tur bisikletçisi yanışıyor. Hollandalı bu abi ile yola koyulduk epey gezdik dolaştık kendisi hiçbir inança mensup değil. İbadet edeceğim zaman ise beni hoş görüyle karşılıyor. Epey yol kat ettikten sonra yine bir cami önünde kendisiyle ayrılmak zorunda kalıyorum.

Ayrılacağımı söylerken yüzündeki şaşkınlık ifadesini unutamıyacağım. Sanırım bana epey alışmıştı.

DSC03277 DSC03278

 

Balkanların her yeri ayrı güzel. Ancak Karadağ’ı unutmam imkansız. Masallar diyarı gibi. Ben diyim 50 siz değin 100 mt genişliğinde nehirleri, yüksek yüksek dağları, mavi gökyüzü insanı büyülüyor. Düm düz çimenliklerini gördüğümde yapmak istediğim ilk şey deliler gibi koşarak tepeye ulaşmaktı. Kendimi 10 yaşında bir velet gibi düşündüm o an. İnsan özgür olduğunu iliklerine kadar hissediyor. Hele ki o tepeye vardığınız anda ki mutluluk ve soluk soluğa kalmış bedeniniz. Nasıl tarif edilir bilmiyorum ki. Sabah 1800 mt tırmanışın verdiği adrenalin. Nehirlerin gözlerinizin önünden akıp gidişi. Bisikletinizin üstündeki bayrağı gören balkan halkının sevinç selamları neresinden anlatsam neresinden başlayıp bitirsem bilemiyorum. En iyisi bir Türk bayrağı takın ve gezin.

Nerede kalmıştım bir anda konuyu karşıtırıp duygu seline girdim. Bir yandan yazıyorum bir yandan caminin camına vuran yağmur tanelerinin sesini dinliyorum. Burası ıssızlık ve özgürlük için ayrılmış bam başka bir diyar adeta.

Camiye girdiktikten sonra 3-4 soluktan sonra kirlenen camasırlarımı yıkadım. Yemek hazırladım tam yemeğe başlarken Faik isimli amca yanıma yanaştı bildiği tek dil yöreye ait sanırım sırp yada Arnavutca dı.

Bana gel bende uyu demeğe çalışıyor kırışmış elleriyle. Saçları beyaz üzerinde haki tulumu ve solmuş yıpranmış bir yelek ayaklarında ise kara cizmeleriyle bana bakıp gülümsüyor. Kendimi torunu gibi hissettim. 15 dk boyunca beni ikna etmek istedi. Bak buradaki mezarlıkta benim annem, babam, amcam var ben faik no problem gel yat bizde dedi durdu. Sonunda pes edip gitti bende camiye girdim çantaları hazırladım pilleri sarja koydum derken yine faik amca elinde 2 mısır bir yoğurt ve sut kavonozu. Önce kendi tattı bak ben yiyorum sende ye içinde kötü bir şey yok demeye çalıştı. Güç bela beni ikna etti ve hepsini çantama koydum. Nasıl taşıyacağım bilmiyorum. Bulunduğum yer Kosova’dan sonraki 3 yada 4 köyüm. Kosova’dan çıktığınızda rozaje, dapsice,beranedonje zaostro ve biooca. Şuan bulunduğum yer bioca tika tarafından restore edilmiş camideyim ve uyukluyorum.

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir