Aydos bisiklet turu

Merhabalar;

 

Aydos ormanları İstanbul’un en yüksek tepesi olma özelliğine sahiptir.Aynı zamanda aydos ormanlarında bir zamanlar stratejik öneme sahip olan aydos kaleside mevcuttur bir sonraki turumda bu kaleyle ilgili paylaşımda bulunacağım. 537 mt yüklikte olan bu tepeyle iligili detaylı bilgiyi aşağıda paylaşıyor olacağım.

Kartal, Pendik, Sultanbeyli ve Sancaktepe ilçelerinde bulunan Aydos Tepesi (Dağı), adını Roma ve Bizans döneminde bugünkü Sultanbeyli İlçesi sınırları içinde kalan Aydos Kalesi’nden almıştır.

Pendik’in kuş uçumu 9 km kuzeyinde, yüksekliği 537 metre olan bir tepedir. Güneyden bakıldığında konik görünen tepe, kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir yükseltinin güneyde son bulan en yüksek noktasıdır.

Güney yamaçlarına düşen yağmurları Büyükdere ve Marmara’ya, kuzey ve doğusuna düşen yağmurları Çayağzı Deresi’yle Karadeniz’e ulaştırır. Dik yamaçlar sellerin oluşturduğu akıntılarla parçalanmış ve yarılmışıtır.

Sel yatağının en büyüğü tepenin güneye bakan yüzünde, yakınında bulunan ve arslana benzeyen kayalar sebebiyle “Arslan yatakları” adını almıştır. Aynı sel yatağı daha aşağılarda “Erikli Yata” adını alır ve taşıdığı sular Yayalar-Şeyhli arasında, Kayalıdere aracılığı ile Büyükdere’ye ulaşır.

Senenin ilk kar yağışı Aydos Tepesi’nde görülür.Sıcaklık deniz seviyesinden 3 veya 4 derece daha soğuktur.Kuzeye bakan yamaçlar, çoğunluğunu meşe ağaçlarının oluşturduğu yapraklı ağaçlardan meydana gelen bir bitki örtüsüne sahiptir. Dağın bu bölümü “Şalgamlı” adını taşır. Eteklerinde bulunan içme suyu kaynakları, yakın tarihe kadar, çevre köylerin ve Pendik’in içme suyu ihtiyacını karşılamaktadı. Yakacık ve Dolayoba çeşmelerinden alınan memba suları arabalarla Pendik’e getirilerek ihtiyaç sahiplerine satılırdı.

Bizans’ın son döneminde adı, Yunancada kartal anlamına gelen Aetos (Αετός) idi. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde aynı isimli pek çok dağ mevcuttur.

Eski kaynaklarda Oxeia olarak gösterilen ve Kalkedon’un 10 km kadar ötesinde olarak tarif edilen tepenin Aydos olduğunu kabul edenler tarihçiler vardır.

Tarihi;

Kale, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edildi. O zamanki adı olan “Aetos” (Αετός), Yunancada “kartal” anlamına gelmekteydi. Bu isim, günümüze kadar çok ufak değişiklikle korunmuştur. 11. yüzyılda Türklerin Konstantinopolis’e (günümüzde İstanbul) yaklaşmaları üzerine kalenin önemi arttı; ancak Haçlı Seferleri’nin başlamasıyla Türkler bölgeden ayrıldılar. 13. yüzyılın sonlarında bölgede, tekrardan mücadeleler baş göstermeye başladı. 1326-1328 yıllarında Kocaeli Yarımadası’nın büyük bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmişti. Bu dönemde iki devlet arasındaki sınır, Aetos-Pentikion (günümüzde Pendik) hattı üzerindeydi.

Âşıkpaşazâde Tarihi’nde yer alan bilgilere göre Osmanlı Padişahı Orhan Gazi, kalenin alınması için Abdurrahman Gazi, Akça Koca ve Konur Alp’i görevlendirmişti. Önce Semendra Kalesi’ni (günümüzde Samandıra) ele geçiren Osmanlı kuvvetleri, daha sonra Aydos Kalesi’ni kuşattı. Âşıkpaşazâde’ye göre, kale tekfurunun kızı kuşatmadan önce rüyasında, yakışıklı bir kahraman gördü, sonrasında ise kendini bir çukurda buldu. Bu kahraman onu kurtardı, giysilerini çıkardı yıkadı ve kıza yeni giysiler giydirdi. Kız, kısa süre sonra kaleyi kuşatan Osmanlıların arasında gördüğü Abdurrahman Gazi’yi rüyasındaki kahraman olarak tanıdı ve kaleyi ona teslim edeceğini yazdığı notu bir taşa sarıp askerlere fırlattı. Notta, Türklerin geri çekiliyormuş gibi yapmaları, gece geri gelmeleri ve kendisinin onları kaleye alacağı yazılıydı. Gece olunca kız, kale bedeninden bir kement attı ve Abdurrahman Gazi buna tutunarak kalenin içine girdi. Kapıyı içeriden açmasının ardından içeri giren Osmanlı askerleriyle birlikte kale, Osmanlı egemenliğine girdi. Bu hikâye daha sonraları, başka yazarlar tarafından farklı biçemlerde dile getirildi. Neşrî’nın kaleminde yaşananlar bir aşk öyküsüne, Hoca Sadettin Efendi’nin anlatımında dinî bir öyküye dönüştü. Bir versiyonda tekfur kızı, rüyasında İslam peygamberi Muhammed’i s.a.v görüyordu. Sonraki yıllarda kızın rüyası; Hadidî, İbn-i Kemal, Katip Çelebi, Solakzade Mehmet Hemdemi Efendi gibi isimler tarafından, farklı şekillerde anlatılırken, Joseph von Hammer-Purgstall ve Alphonse de Lamartine de olayı kendi kitaplarına taşıdı. 1558 tarihli Osmannâme’de yer alan, Arifî’nin bir münyatüründe tekfur kızı, Abdurrahman Gazi’yi uzun saç örgüsünü kaleden sarkıtarak kaleye çıkardığı tasvir edilmiştir.

Fetihten sonra kaleye yerleşen Abdurrahman Gazi önderliğinde Scutari (günümüzde Üsküdar) taraflarına akınlar düzenlendi. Ancak bir müddet sonra kale önemini kaybetti. Hoca Sadettin Efendi’nin Tâcü’t-Tevârîh adlı eserinde İzmit’in 1337 yılındaki fethinden sonra Orhan Gazi’nin şehri çok beğendiği ve buranın yakınlarındaki Aydos Kalesi’ne artık ihtiyaç olmadığından kaleyi yıktırdığı, muhafızları ve kalenin içinde yaşayanları İzmit’e getirdiği ifade edilmektedir.

Arkeolojik çalışmalar

Kale için yapılması hedeflenen rövölve, restitüsyon ve restorayron çalışmalarının ilk ayağı olan arkeoloji kazılar 13 Eylül 2010’da, Sultanbeyli Belediyesi tarafından, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Kızıltan’ın başkanlığında başlatıldı. Alan sorumlusu Müze Müdür Yardımcısı Gülbahar Baran Çelik tarafından yapılan kazıların ilk aşaması ise 17 Şubat 2011’de tamamlandı.
Konumu ve mimarî özellikleri

Dış duvarlarından itibaren 26.000 m2lik bir alanı kaplayan kale, Aydos Tepesi’nin 325 m yüksekliğindeki uzantısında yer almaktadır. Kalenin imarının ilk evresinin 11.-12. yüzyılda olduğu düşünülmektedir. İç ve dış olmak üzere iki suru; iç savunma duvarında altı, dıştakinde ise yedi burcu bulunmaktadır.

Popüler kültüre etkileri

Kalede yapılan arkeolojik çalışmalar, danışmanlığını Halil İnalcık’ın, yönetmenliğini ise Emine Çaykara’nın yaptığı İstanbul’a Açılan Kapı: Aydos adlı belgesele konu oldu.

 






Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir