2. gün Makedonya ile tanışmak

Bütün gece yağmurun sesiyle uyudum, sabaha karşıda durdu. 1 saat kadar oturduktan sonra musli hazırlayıp yedim. Ardından biraz daha uyukladıktan sonra Ahmet abiyle Üsküp’ün içini dolaştık.

Verda nehrinin diğer yakasına kadar yürüdük 1960 yıllarda Üsküp tarihinin en büyük depremlerinden birini yaşamış ve o tarihte aktif olarak görev yapan tren istasyonuda büyük ölçüde hasar almış hatta deprem esnasında istasyonun saati durmuş. Yanlış hatırlamıyorsam 05:30 sularında.

Hakim abi isimli Arnavut olan bir esnaf ile tanıştım kendisinden yarım kilo et aldım 400 dinar yani 6 eruo Türk parası ile 18 tl yapıyor.
DSC03015

Üsküp’e ait diğer camileride dolaştıktan sonra konakladığım cami olan İsa bey camine geldim. Yaklaşık 20 dk. daha uyuduktan sonra öğle yemeğimi hazırladım. Kamperest’ten temin ettiğim ocağım çok verimli bütün yemeklerimi bu ocak ile pişirip yiyorum. Bu ocak ile tüm alkollü yakıtları ve petrol yakıtlarını yakmanız mümkün (primus multi stove). Dün akşamdan kalan köftelerimi tekrar ısıtıp yedim. Birazda makarna, domates ve şeftali ile.

Her gezinin kendine göre özellikleri var. Bisikletinde kendine has prensipleri var. Çoğunlukla onun sözünü dinlemeniz gerekiyor. Yorulduğunuzda uyumak, acıktığınızda yemek yemek gibi ve daha bir sürü detay var. Yeni yeni şeyler öğreniyor ve sizlere bunları aktarmak için çaba sarf ediyorum. Hepimiz garantici olmayı seven canlılarız. Yani bir aslan acıktığında avlanır ve uyur. Tok olduğunda hadi bir tanede şurada ceylan avlıyayım yarın yerim demez. Biz ise tüm ömrümüzü garantiye almak için uğraşıyoruz. Bu gün bende her insan gibi garantiye gitmeye çalıştım. Yemek stoğu yapmalıyım ki aç kalmamalıyım diyerek aldım da aldım. Sonradan bisikletimin ne kadar ağır olduğu aklıma geldi. Sanırım 45-50 kg civarı. Doğal olarak daha fazla yemek stoğu daha fazla ağırlık demek. Son olarak vardığım karar şuydu.

DSC03046

“Yeteceği kadar al”. Elbet nasibine pedal çevirirken yolda birşeyler bulursun. Kalın puntolu söze dikkat edin lütfen. Hiçbir nasip sizin ayağınıza ya da yattığınız yere gelmez. Çaba sarf etmeli ve elde etmelisiniz. Bazı durumlarda istediğimizi elde edemiyor olabiliriz. Buna kızmak yerine başka hedeflere yönelmeliyiz tabi birine ya da doğaya zarar vererek değil. Yine diğer canlılardan örnek vereceğim. Bir balığın yemi kaçırdıktan sonra daha avlanmadığını gördünüz mü? İradesi olmayan canlılar pes etmezken biz düşünen canlılar olarak neden pes edelim.

Buradaki insanlar öylesine cana yakın ve yardımsever ki. Hele birde Türk olduğunuzu duyduklarında hemen sohbete çağıryorlar ve her yerden bir konu, soru bulup sohbeti doyumsuz bir hale getiriyorlar. Yemek yedirmek isteyenler, çay, kahve ikramı yapmak isteyenler. En önemliside Türk olduğunuzu duyduklarında gözlerinin içindeki o ışıltılı ve sevecen tavrı algılamamınız imkansız. Özellikle benim gibi turlayan, gezen, dolaşan insalar haklın en orjinal tabakasıyla tanışma fırsatı elde ediyor. Herkesin düşüncelerini, hislerini download edebiliyorsunuz. İnanılmaz bir deneyim.

Ve öğle vakti yine uyudum sanırım uçak yolcuğu ve hava değişimi beni bir hayli etkiledi. Uzun zamandır bu kadar temiz havası olan bir şehirde kalmamıştım. Bütün şehri saran erguvan kokusu insanı her daim huzurlu ve stressiz yaşamaya alıştırıyor. Eminim kışlarıda güzeldir.

İlk kez yurt dışı turu yapıyorum. İnsanın tüm duyuları açılıyor. Duymadıklarınızı duyuyor, dikkat etmedikleriniz gözünüze ilişiyor. Burada çocuklar çıplak ayaklarıyla yaşamı hissediyor. İçlerindeki yaşam sevincini hissedip sizde mutlu oluyorsunuz. Şehirdeki çocukların neden bu kadar hareketsiz olduklarına şaşırmamalı. Koşmaları gereken çağlarda anaokullarına hapsediyoruz. Az öncede dediğim gibi çıplak ayaklarıyla koşup cami duvarlarındaki oyma camlara sıçrayıp yeni dünya’yı keşfediyor. Sürekli gülümseyen yüzleri etrafındaki yetişkinlerini mutlu ediyor. Dedesiyle ve babasıyla çimlere uzanıyor. Onlardan duyduğu yeni sözleri merakla dinliyorlar. Ve sonra düşünmeye başlıyorum. Medeniyet olarak isimlendirdiğimiz kara düzen. Dedeleriyle çimde oturmaya müsaade ediyor mu?

Bir dede tarihtir, edebiyat, din, felsefe ve sevgi. Şimdi çocuklarımız ailelerinden çok anaokulundaki kendi soyundan olmayan yabancı insanlardan hayatı öğrenmeye çalışıyorlar. Anaokulları verimsizdir demiyorum. Şahsen torunumla çimde oturmayı tercih ederdim. Buradan ayrılmak istemiyorum epey alıştım fakat yola çıkmalıyım yarın sabah şafak vakti Kosova’ya doğru turlayacağım.

2 Responses

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir